Film Eleştirisi

Kurak Günler

Posted by bolatah on 4/2/2023, 10:42:08 AM

‘Kurak Günler’ filmini, bir öğleden sonra seansında Kadıköy sinemasında seyrettim. Gitmeden önce internette araştırıp filmin hala vizyonda olduğunu görünce sevinmiştim. AVM içinde olmayıp ender kalan sinemalardan olan Kadıköy sinemasına gitmek için Bahariye caddesine doğru yola koyuldum. Sinema salonuna girmek için bileti gişeden alıp zemin kattan aşağı indim. Bu ritüel, bana eski günleri hatırlattı. Küçük sinema salonunun neredeyse yarısı doluydu. Çoğunluğu 20-35 yaş arası insanlardan oluşuyordu. Seyirci sayısı, iş saati için gayet iyi sayılırdı. Zira, çok daha az kişiyle sinemada filmler seyrettiğimi hatırlıyorum. Bir defasında, eski Rexx sinemasında gündüz seansında tanımadığım bır kızla beraber toplam iki kişi ‘Limonata’yı seyretmiştik. 

Fillmle ilgili oluşan siyasi gündemden haberdar olarak ama büyük bir beklenti içine girmeden filmi seyrettim. Yönetmenin ‘Tepenin Ardı’ ve ‘Abluka’ filmlerini seyrettiğimden kötü birşey çıkmayacağını biliyordum. Ama konudan ve film ekibin haklılığından bağımsız olarak fazla gündem yaratması ve filmin önüne geçmesi beni biraz rahatsız etti. Bununla beraber, filmin bekledğimden çok daha güçlü çıktığını söylemeliyim. Fazla yapmadığım birşey olarak sonunda filmi alkışladım. Benim dışımda alkışlayanlar da vardı.  

Başından sonuna kadar gerilimi sıcak tutmayı başaran film bir an bile akıcılığından taviz vermiyor. Emin Alper Özkan’ın diğer filmlerinde, özellikle ‘Abluka’ ‘da gördüğüm bireysel psikoloijk gerilimler bu filmde de mevcut. Zekice düşünülmüş kurgusu ile benim sevdiğim bir tür olan gerilimin hakkını yeterince veriyor. Yönetmenin izlediğim diğer filmlerinden farklı olarak bu filmde, kişinin iç dünyası ile alakalı gerilimler sonrasında toplumsal gerilimlere dönüşüyor. 

Filme konu olayların geçtiği mekan olan taşra ayrı bir odak noktası olmayı hakkediyor. İletişim yayınlarının çıkardığı ve farklı yazarlardan tarafından yazılan ‘Taşraya Bakmak’ kitabını yakın zamanalarda okumuştum ve kitabı okurken kendi kısa taşra deneyimlerimle parallellikler kurmustum. Çocukken bir yaz tatili boyunca kaldığım Tokat/Zile’deki taşra benim için çok yeniydi ve bir o kadar yabancıydı. O yaz tatili ile ilgili her anıyı sanki bugünmüş gibi hatırlıyorum. Sonrasında bir daha Zile’ye bir iki sene öncesine kadar hiç gitmedim. Müthis bir iç sıkıntısını çağrıştıran ve insanın kendini aşma isteğine set vuran bir engel ya da açık bir cezavi gibi duran Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kasaba’ filmindeki taşra, benim hatırımdaki taşraya yakın. Okuldayken okuduğumuz Ferit Edgü’nün ‘O Hakkari’de Bir Mevsim’ otobiyografik romanındaki taşradaki yabançılaşma duygusu bir hayli sert. Film, yukarıdaki taşralara benzerlikler gösteren umut dünyası kurak bir ortamda geçiyor. 

Taşranın dinamiklerinin tahmin edilemezliğini ve taşra sakinlerinin kışkırtmalara açık olabilirliğini bütün gerçekliğiyle görüyoruz. Bölgeye atanan genç savcı, filmin başlangıcında benim çoçukken taşra ile hissettiğim seyleri hissediyor. İlerleyen sahnelerde bunun yanında görevi gereği daha farklı
çelişkilerle karşılaşıyor. Taşranın yerlileri tarafından kanıksanan ‘böyle gelmiş böyle gider’ tavrı, ideallerinden taviz vermemeye çalışan ama bununla beraber güçlü cumhuriyet aydını klişesinden uzak olan genç savcının gelmesiyle beraber yeni gerilimlere yol açıyor. Savcı, göreviğini ifa ederken bir gün kahraman gibi görülürken başka bir gün ise lince uğrayabilecek duruma gelebiliyor. Bahsekonu gerilimlerin etkisi, filmde önemli bir yer tutan ve enterasan bir doğa olayı olan obruk metoforuyla daha da güçleniyor.                        

Savcı dışındaki karakterler de taşranın gerçekliğine son derece uygun. Örneğin savıcıyı baskı altına almaya çalışan belediye başkanının siyası aidiyatı içki içmesine rağmen güncel iktidarı hatırlatsa da herhangi bir merkez sağ parti ve hatta bir merkez sol partiyle de kolaylıkla özdeşleştirilebilir.Taşrada, büyük şehirlerdekine benzer şekilde erk/güç/sermaye sahibi insanların ekseriyetle ideolojik sadakatları olmadığı ve büyük şehirdekilerden daha hızlı bir şekilde ikitidara göre yön değiştirdikleri şaşırtıcı bir durum değil. En ötekilerden olan çingenelerin taşradaki rolleri çok çarpıcı biçimde veriliyor. Roman babanın isyanı aslında bol klişelerle güçlü gibi gösterilmeye çalışan devletin acizliğini çok net biçimde gösteriyor.    

Kurak Günler'in benim için en kayda değer yönü doğrudan bir politik ve toplumsal mesaj vermeyip meramını birey ve çevresi ile etkileşimi üzerinden anlatmasıdır. Bununla beraber, başından sonuna kadar bitmeyen ve bize özgü farklı gerilimi ile son zamanlarda seyrettiğim en iyi yerli filmlerden biri.